İnsan Kaynakları ve İnsan

İnsan kaynakları yönetimi, firma çalışanı olup olmadığına bakmaksızın insanı DEĞER olarak algılayan ve insana DEĞER veren bir firma kültürüdür. Kuşkusuz firma çalışanları da insana değer veren bir firma kültüründen nasiplerini alacaklardır. Çünkü firmanın bu bakış açısı, firmanın vizyonuna, misyonuna, politika ve stratejilerine, sistem ve uygulamalarına yansıyacaktır. Peki firmanın böyle bir bakış açısı yoksa ne olacaktır ? O zaman firmada kurulmaya çalışılan İK sistemleri ve uygulamaları temelinden yoksun olduğu için, havada kalacak,  işlemeyecek, yürümeyecektir.
Bugün İK birimleri, firmalarına katkı sağladığını göstermek için bir çok ölçüm aracı geliştirmeye çalışıyor… Doğrudur, tüm birimler gibi İK birimleri de firmalarına katkı sağlamalı ve sağladıkları katkıları yönetime sunmalıdırlar… Bu bir anlamda onların firma içindeki varlıklarının da temelini oluşturur.  Nitekim bu görüşten yola çıkarak geliştirilen “DEĞER YARATAN İNSAN KAYNAKLARI” kavramı da son zamanlarda sıkça telaffuz edilir olmuştur… Ancak bu konuyu daha yakından irdelersek, insan kaynaklarının aslında değer yaratmadıklarını, var olan değerleri ortaya çıkarabildiklerini görürüz… Çünkü firma çalışanlarında firmaya katkı sağlayabilecek “DEĞER” ler zaten vardır, ya da en azından gelişim potansiyeli vardır. O zaman İK birimlerinin yapması gereken şey de var olan bu değerleri yerinde kullanmak , potansiyel değerleri de geliştirmekten ibarettir. Bunu başarabildikleri ölçüde firmalarına da katkı sağlayabileceklerdir.
Peki, var olan değerler nasıl ortaya çıkarılacaktır ? Potansiyel değerler nasıl geliştirilecektir ? Bunun için İK birimlerinin birincil yetkinliğinin İNSANI TANIMA olması gerekecektir. Öyle ya, nasıl bir terzi iyi bir iş çıkarabilmek için üzerinde/birlikte çalıştığı  kumaşın, makasın, ipliğin özelliklerini ve niteliklerini iyi bilmek zorunda ise, İK çalışanları da öncelikle insanı tanımak ve algılamak durumundadır. Peki sadece insanı tanımak yeterlimidir ? Bence Hayır!… İnsanı tanımak konusunda edinilen bilgiler bu birincil yetkinliğin maddi (bilgi yada teknik) boyutunu oluşturur. Bu yetkinliğin bir de manevi (tutum) boyutu vardır ki bu olmaksızın ilk boyutun fazlaca bir önemi yoktur : O da insan sevgisidir. Soyut olarak insanları sevmeyen, onlara önyargısız değer vermeyen bir İK çalışanının ne var olan değerleri kullanmak, ne de potansiyel değerleri geliştirmek yönünde başarılı olacağına inanmıyorum.

0 yorum:

Yorum Gönder